23.7.12

Anime: Another


Uzuun zamandır arşivimde beklettiğim Another'ı nihayet geçen haftalarda bitirdim. Animenin konusu oldukça basit, klişe aslında. Çook önceye dayanan bir ölümün getirdiği lanet, her yıl 3. sınıftakilerin bu lanetten dolayı sırayla ölmesi vs vs. Tam bir Final Destination havası kısaca. Fakat artık animenin, çizimlerin, enterasan karakterlerin getirdiği güzellik mi bilemem ama çok farklı bir havası var. Tamamen klişe konuyu çok güzel işlemişler cidden.

Misaki Mei
Tutarsız karakterler oldukça fazla, her karakterde "Buna kessin bir şeyler olacak" denilebilir bir nitelik var ama Mei bambaşka. Son yılın sözde "Ölü"sü ve ilk bölümlerdeki gizemli davranışlarıyla aşırı soru işareti uyandırmıştır. Fakat oldukça sıradan (demeye pek dilim varmıyor) ve kesinlikle ölü değil. (bu kanıya ne kadar zor vardım, düşünün) Animenin en sağlam karakteriydi kendisi.


Kouichi Sakakibara
Animenin esaslı oğlanı Sakakibara'yı ise aşırı meraklı buldum ben. Korku/gerilim türlerinin vazgeçilmez baş kahraman özelliğidir bu ama Sakakibara çevresinin uyarılarına rağmen iyicene olayları irdelemesi beni rahatsız etti. (Ben olsam ben de aynısını yapardım gerçi) 

Sakakibara'nın hayalgücü ürünü. Animenin o ölümler dahil en uçuk sahnesi, kessinlikle.

Animenin opening/endingini pek sevemedim ben. OST'lerine ise yorumum yok, ne iyi ne kötü. Çizimler ise çocuksu, daha hatsızdı. Bu tür çizimleri sevmesem de, Another'da iyi durmuş. Sert hatlı çizimler olsaydı büyük ihtimalle tamamen bayacaktı beni. 

Animenin finali çok çok iyiydi. Açıkçası ben "Ölü"nün onun dışında herkes olabileceğine ihtimal veriyordum. Son anda bu olsun diye karar verilmiş gibi gelse de aslında başlarda da imaların olmasıyla planlanmış olduğu gerçek ama pek "Aaa" diyemedim, ne kadar şaşkınlık oluştursa da.

Ek olarak: Animede ölümler çok güzeldi. Canice ama çok güzel.


Öğretmenin ölümü çok havalıydı, çok.

 Yazı Sonu: Animeye puanım 8/10.





13.7.12

Anime: UraBoku


Orijinal adıyla Uragiri wa Boku no Namae wo Shitteiru, İngilizcesiyle Betrayal Knows My Name, Türkçesiyle İhanet Adımı Bilir, kısaca Uraboku. Üç-dört gün öncesine kadar bitirdiğim bir başka kısa soluklu anime.
Kısaca konusunu özetlersek, özel gücü iyileştirme yeteneği olan Yuki adında esas karakterimiz var. Yuki, yüzyıllar boyu sürekli reekarne olarak dünyaya gelen Giou adında bir klanın üyesi ve klan yaklaşan savaş için hazırlıklar içinde. Yuki'nin gücü klanın acayip işine yarayacağı için Yuki'yle bağlantı kurarlar ve nihayetinde kendi safhalarına çekerek savaşa ilerlerler.
Animenin büyük aşkına gelirsek, Zess, gerçek adıyla Luka, Şeytan Kral'a hizmet eden bir Opast. Klanını terk etmiş bir hain. Dünyanın en yakışıklı adamı. Yuki'ye aşık olarak klanına ihanet etmiş ve kendini Yuki'ye adamış. Animenin başında sürekli dönen meşhur bir sahnesi ve meşhur bir sözü ver Luka'nın: "I will not betray you."

Anime, çok güzel, merak uyandırıcı ama garip bir şekilde sıkıcı. Açıkçası tam bir savaş bile sayılamayacak çarpışma için 23 bölüm bekletildik ve sürekli Yuki'nin rahatsız edici ses tonuna mağruz kaldık. Aslında animeye başlama sebebim tumblrda blog blog dolaşırken karşıma çıkan Luka ve tabii ki kendisine feci şekilde tutulmam. Animeye devam edişimin en büyük etkeni yine kendisi.

Animenin şarkıları çok iyi, kesinlikle çok çok iyi. Özellikle karakterler uzağa dalmış gitmiş pozisyondayken, Kanata-san kendini gösterdi mi iki taraf arasındaki bakışmalarda, Yuki kendince vaazlar verirken çalan bir müzik var ki hemen bulup indirdim. (Bu şarkı oluyor, tık

 
Uraboku Opening 1

Anime çizimleri de şarkılar kadar iyi. Detaylar belirtilmiş. (Bunu Luka sahnelerini epeyce incelemiş bir şekilde söylüyorum) Opening sahneleri çok güzel, beni tekrar tekrar Luka'ya aşık etmiştir.


Karakter Analizi:

Giou Yuki
Giou Yuki: Önceki hayatlarında kadın olan, Luka'nın biriciği, yeni hayatında yetimhanenin ağabeyi, okuldaki kızların gözbebeği, ergen erkek. Aslında erkek de diyemiyorum, dış görünüş erkek (Animenin sonlarına doğru çok kızlaştırmışlar, gerçi çok sevimli de olmuştu) ama kişiliğini önceki hayatından almış. Anime boyunca Yuki çok düşünceli gibi, seiyuusunun sesinin katkısıyla sanki her bölümde grip olmuş, nezle olmuş gibi. Utangaç diyemem, içine kapanık da diyemem, çok boş esas karaktere göre. Bu boşluğu çok sıkmış olabilir belki bilmiyorum. Ama animede Luka'ya mesafe koyup durdu, düşündükçe sinirlerim artıyor bak. (Ben o mesafeyi sezdim, her ne kadar Luka nerede deyip dursa da)


Luka (Kalpler)
Luka/Zess: Süper yakışıklı erkek. Erkek listemde ikinci sıraya taht kurmuş insanüstü varlık. Kişiliğiyle, ağzından çıkan sözlerle tam bir beyfendi. Kendi sınıfında bir numara...diye gider. Kısaca ben bu adama aşığım. Hayranıyım, çok severim.

Tsukomo ve Toko
Hotsuma ve Shusei

Zweilt Topluluğu: Tsukomo&Toko kardeşler, hiç de kardeş gibi değiller. Mangayı okumadım, tumblrda arattığımda benimle aynı fikir de olacaklardır ki Tsukomo ve Toko'nun yiyiştiğini pekçok resim paylaşılmış. UraBoku Shounen-Ai olarak kategorilize edilmiş bir anime, belki ensest bir ilişki olabilir, fikrim yok, mangada böyle sahneler olabilir. Ayrıca Toko'yu Luka'nın sırtına yaslanırken çok kıskandım, neden diye sebepler aradım, kahroldum. Hotsuma&Shusei ise sanırım Shounen-Ai olma sebebi. Arkadaştan öteler ama dillendirmiyorlar. Romantik sahneleri var bu ikilinin animede, Luka&Yuki'yi saymazsak en iyileri bu ikili oluyor. Hotsuma'nın aksiliğiyle, Shusei'yi yaralarıyla seviyoruz. Animenin sonunda ortaya çıkan Kuroto ve Senshirou ise yine güzel bir ikili. Kuroto'nun Tsubaki'yle nişanı bozmasından hiç hoşlanmadım açıkçası, Tsubaki sevdiğim karakterlerden. Tam bi' feminist.

Yazı Sonu: Animeye puanım 9/10. Ara ara çok sıkıldım, animenin bendeki tek eksiği bu galiba.

7.7.12

Müzik Arası: The Veils - Lavinia


Yakın zaman içinde keşfettiğim enfes grubun enfes şarkısı Lavinia bu aralar favorim. Top 10'uma bile girmiştir şarkı. (Albüm versiyonu daha daha iyidir)

Sözleri:
See my love is asleep on the floor
In a pose that familiar
See my sun will just send you to war
If the battle won't kill you
But I've a change in mind
Calling all the time
That I don't want to live in your side
Though the rose is vermillion
And I find it so hard to survive
Without when within you
My sweet Lavinia
My sweet Lavinia
All the years buried under the floors
And the wounds in the parlour
Would have come up to greet us before
If it weren't for my heart because
I've her name in mine
And it's calling all the time
For my sweet lavinia

Anime: Nana



 Paradise Kiss'ten bahsetmişken Nana'dan bahsetmemek içime sıkıntı oldu. Ai Yazawa'nın ütopyasına Nana ile girdim. (Benimki biraz ters oldu, evet) İzleyeli baya uzun zaman oldu Nana'yı, öyle ki önemli sahneleri dışında silik silik hatırlıyorum. Ama yine de Nana en birincidir, en iyisidir.
 Olay, aynı ada ve farklı hayatlara sahip iki kadını konu alıyor. Animenin ilk yarısında Komatsu Nana daha önplanda. Komatsu Nana, delidolu, saf bir kadın. Sevgilisi Shouji uğruna Tokyo'ya taşınmak ister, nihayetinde taşınmaktadır, Tokyo'ya giden bir trene biner ve diğer kadınımız Osaki Nana ile tanışır. Osaki Nana, amatör bir müzisyendir ve kendini profesyonelleştirmek için Tokyo'ya gitmektedir. Osaki Nana da, asi ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadındır. Daha sonra tesadüfen ikisi de ev ararken karşılaşır ve ikisi de aynı evi isteyince ev arkadaşı olmaya karar verirler. Her şey de burada başlıyor.

Komatsu Nana ve Osaki Nana'nın ilk tanışması

Görünüşte pek de farklı değil, orta düzeyde bir hikaye. Ama Ai Yazawa bize öyle bir sunmuş ki bunu, üstüne eleştirilecek pek bir şey kalmamış. Dostluğu, aşkı öyle gerçekçi anlatmış ki "Evet, tam olarak bu!" diyebilirsiniz pekçok yerde. Bir o kadar uzak, bir o kadar yakın anlatılanlar. Hey Nana diye başlayan efsane (cidden öyle!) çok derinlere götürür insanı, çok.
Gel gelelim karakter analizine.

Osaki Nana ve Komatsu Nana


Osaki Nana & Komatsu Nana: (Spoiler içerecektir.) Animenin esaslı iki karakterini birlikte analiz etmek istiyorum, nedeni ise yok. Osaki Nana, animede bize çok güçlü bir kadın olarak gösteriliyor, öyle de diyebiliriz. Annesi tarafından terk edilmiş, sevgilisi tarafından terkedilmiş. Komatsu Nana da çıtkırıldı olarak gösterildi, -ki buna pek katılmıyorum. Aksine Osaki ne kadar güçlü görünse de, içinde çok duygusal, çok kırılgan bir kadın var. Komatsu animenin başlarında kırılgandı, evet, fakat Shouji olayından ve Nana'yla tanıştıktan sonra daha güçlü olmaya başladı. Özellikle animenin sonlarında bunu çok iyi hissettim, Takumi&Nobu arasındaki kararsızlık (her ne kadar fanlar buna çok kızsa da, biz onun yerinde olsak biz de aynısını yapardık), daha sonra hamilelik, içine kapanma durumu oldu. Animeyi o kadat çabuk bitirdiler ki bunu pek hisseden olmadı galiba. Açıkçası Nana'nın en büyük hayranlarından biriyim ama anime bittikten sonra mangadan devam etmedim. (Zaten mangada Ren'in ölümünü okuduktan sonra okumam ben bunu dedim. Harap oldum, yataklara düştüm, epeyce isyan ettim.) Yakında başlamayı düşünüyorum mangaya, hazır Ai Yazawa hastayken. (Tanrı Ai'yı korusun)

Nana - Opening 2

Animenin müzikleri tam bir epik. Nana ve Reira için profesyonel müzisyenler seslendirme yaptı, çok da güzel oldu. Anna Tsuchiya, Nana için tam oldu, her izleyen sesine hayran oldu ve eminim hepsi Kuroi Namida klibinin başına hastadır. Reira için Olivia Lufkin de epey iyi oldu, Olivia'nın sesi melek gibi, Reira da öyle bir karakter zaten. Olivia ve Anna, animenin bana kazandırığı iyi şeylerden.
Anime boyunca 3 opening var sanırım. 3'ü de birbirinden iyi, endinglere pek bakmayan birisi olarak endinglere bile bakarak tutulmuşluğum var. Kesinlikle müzikte daha iyisi olamazdı.

Çizimleri de, açılar da çok iyi animede. Tam yerinde. Fazlada söylenecek bir şey yok.


Yazı Sonu: Puanım 10/10. Kessinlikle.


Çerezlik Anime: Paradise Kiss



 Paradise Kiss, benim en sevdiğim mangaka olan Ai Yazawa'nın eserlerinden biri. Anime olarak 12 bölümlük, manga olarak 5 volumeluk, benim tabirimle tam bi' çerezlik eser.
 Olayı kısaca özetlersek, ortada liseli ve aile baskısıyla iyi bir üniversiteye girmeye çalışan sıradan bir Japon kadının ölçüleri dışında, uzun kollu ve uzun bacaklı, 1.70 boylarında bir esas kızımız var. Diğer taraftan da Yazawa Sanat Okulu'nun üç öğrencisiyle beraber esas oğlanımızın içinde bulunduğu Paradise Kiss (ks. ParaKiss) adında bir atölye/giyim markası vardır. ParaKiss ekibi, okullarının düzenlediği kıyafet yarışması için model aramaktadır. Bu sırada elemanlardan biri esas kızımızı görür, beğenir, diğerlerine gösterir, kendi modelleri yapmaya çalışır. Fakat gel gelelim, esas kızımızın şiddet seven bir annesi, bir de ailesinin iyi üniversite baskısı vardır. Başlarda pekçok sorun yaşasa da, en sonunda modellik işini kabul eder ve hayatı tamamıyla değişir.

 Karakterler hakkında birkaç karalama yapma isteğim var ayrıca.
 Hayasaka "Caroline" Yukari (nam-ı diğer esas kızımız): Mangada kendisi çok hoş bir kız. Çizimleri falan çok iyi. Fakat gel gelelim animede, yüzü biraz daha sert, daha huysuz bir görünümü var. Ayrıca animedeki en kötü eksiklik, olmamışlık kesinlikle Yukari'nin seiyuusi. (seslendirme sanatçısı) Çok boş, çok duygusuz, çok kibirli. En duygusal sahnelerde, en duygusal sözleri söylüyor, (son bölümdeki sahneler apayrı bir dünya) ama bomboş söylüyor. Başka seiyuular olsaydı eminim bütün fanlar elimizde peçetelerle ağlıyor falan olurduk.

Sol resim Yukari'nin manga görünümü, Sağ resim anime görünümü

 Koizumi "George" Jōji (nam-ı diğer esas oğlan): George çok yakışıklı, çok karizmatik. Kendisi okuyup edindiğim bilgilere göre "Velvet Goldmine" filminden Brian Slade'den uyarlanmıştır. Orijinalinden epeyce yakışıklı da olmuş hani. Fiziksel olarak her şey çok iyi, çok tamam ama karakter olarak George biraz tuhaf. Yani bir şeyler eksik. Ben ki animelerdeki her erkeğe tutulan insan, George'a tuhaf bir şeyden dolayı tutulamadım. Çok değişken oluşundan galiba. Bazen çok küstah, bazen dünyanın en kibar insanı. Bunu epey açık vermeleri izleyicinin kafasını karıştırıyor galiba, ben de buna düşenlerden biriyim. Ayrıca George'un da seiyuusinin sesini pek beğenemedim. Sesi çoğu zaman iyiydi, ama bazen epeyce kulağa batıyordu. Sanırım animenin tek eksisi bu seiyuuler.

George

 Miwako&Arashi&Isabella (nam-ı diğer ParaKiss): ParaKiss ekibi çok hoş, tam bir aile gibi. Miwako karakterini çok sevdim, çok delidolu. Arashi'nin de çengelleri falan biraz göze batsa da, sonra alışılıyor. Yüzündeki salak ifadesi de aynen öyle. Isabella ise benim animedeki favorim galiba. ekibin annesi, ablası. (SPOILER!) Kendisinin transseksüel olduğunu söylediğinde, ben şokların içinde, ağız açık şekilde tepki vermiştim. Dünyanın en güzel transseksüeli sensin Isabella.

Yukarıdan aşağıya: Isabella, Miwako, Arashi

Yazı Sonu: Animeye puanım 7/10. OST'si harika, opening şarkısı apayrı. (Opening için tık) Hikaye, çizimler oldukça iyi. Büyük eksiklikse dile getirdiğim gibi seslendirme. Diğer yandan harika bir final yapmış olsa da, çok eksikmiş gibi geldi, daha farklı bir mutlu son bekliyordum açıkçası. Mangaya puanım 9/10. Kesinlikle manga animeden daha iyiydi.
 Sonuç olarak, boş bir günde oturulup bir çırpıda bitirilebilecek bir anime. Benim tavsiyelerimin kesinlikle arasında. Ai Yazawa'ya teşekkürü borç bilirim, arigato Ai Yazawa!